Bazen kelimeler yetmez…Hele ki karşında, dünyanın gözü önünde toprağa gömülen çocuklar varsa.
Akşam haber saati olunca savaşın gerçek yüzünü ekranlardan izlemek bana içten ,içe ölüm geliyor. Bugün bir annenin şehit olan oğlunu kollarında taşırken yürek burkan feryadıyla, bu acıya daha fazla takati kalmayıp , kollarındaki şehidiyle yere yığılması içimi acıtmaya kalmadı, gözyaşlarım sel oldu.
Gazze’de her gün biraz daha eksilen hayatlar, yıkılan evler, susturulan çığlıklar var. Biz ise sadece izliyoruz.
Bir anne enkaz altındaki yavrusunun elini tutarken ,gözlerinden yaş değil taş akıyor sanki…Çünkü gözyaşları bile tükenmiş bir baba çocuğunun cansız bedenini kollarında taşırken yüzünden hayata dair bir umut kırıntısı yok.
Ve dünya bütün bu sahneleri izleyip susuyor. Sessizlik bazen en yüksek çığlıktır. Ama bu sessizlik merhametten değil, korkudan, çıkar hesabından ve vicdansızlıktan besleniyor.
Bir çocuğun gülüşü , hangi savaş planından hangi diplomatik dengeden daha değersiz olabilir.?
Kaç metrekarelik bir toprak parçası ,bir annenin gözyaşından daha kıymetli sayılabilir?
Gazze’de bugün atılan her bomba sadece binaları değil, insanlığın onurunu da yerle bir ediyor.Biz sustukça biz görmezden geldikçe biz ‘’bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın ‘’dedikçe ….aslında kendi insanlığımızı toprağa gömüyoruz.
Unutmayalım: susmak, tarafsızlık değil zulmün ortağı olmaktır. Bu utanç verici tabloya daha ne kadar sessiz kalacağız? Duy sesimi dünya diye haykırmak istiyorum ve yazıyorum.
Yazıyorum çünkü, bugün sustuklarımız için tarih bizi de yargılayacak.