Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

“Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği”

Birlik Vakfı Erzincan Şubesi tarafından gerçekleştirilen “Şehir Okumaları” programına davet edilen EBYÜ İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Şeref AKIN, “Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği” konulu söyleşiye katıldı. Prof. Dr. Akın, Doğu Anadolu bölgesinden batıya nüfusun ve maddi olarak yatırımların kaymasındaki temel gerekçeleri, yanlış uygulamaları Erzincan örneği üzerinden anlattı.

Birlik Vakfı Erzincan Şubesi

Birlik Vakfı Erzincan Şubesinin düzenlediği “Şehir Okumaları” programlarının bu haftaki konuğu Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Şeref Akın’dı.

Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği konusunun işlendiği programda Prof. Dr. Akın, doktora tez konusunun “Kalkınma İktisadı” üzerine olduğunu ve kalkınma iktisadı alanında pek çok fırsatların olduğunu ifade ederek, “O da beni bu tarzdaki araştırmalara itti. Erzincan konusunda birçok çalışmalar yapıyorum. İlerleyen zamanlarda da bu çalışmaları Birlik Vakfı vesilesiyle sizlere paylaşmak istiyorum” dedi.

“Doğu Anadolu’dan Büyük Şehirlere Kaynak Aktarımı: Erzincan Örneği çalışmasını yaparken Erzincan’dan böyle bir kaynak aktarımı var mı diye yapmıyoruz. Çalışmada kişilere, konuyla ilgili sorular soruyoruz. O sorulara aldığımız cevaplar üzerine bir takım bulgular elde ediyor; o bulgulardan sonra diyoruz ki böyle bir gerçeklik var. Nedir araştırdığımız konu? Erzincan sakinlerinin yatırım tercihleri… Bu bizim için neden önemli? Çünkü bir yörenin başka bir yöreye göre daha kalkınmış olması o yöreye yatırım yapılmış olmasına dayalı. Yani hiç yatırım olmayan bir yörenin kalkınmasıyla, çokça yatırım alan yörenin kalkınması arasında büyük farklar oluşmaktadır. 

Örneğin, ikinci dünya savaşı sonrasında Uzakdoğu Asya ülkelerinin yüksek kalkınmayı yakalamalarının sebebi çok yüksek yatırım oranlarıdır. Milli gelirin yaklaşık yarısı kadarını yatırıma ayırıyorlar. Türkiye’de bu oran kendi içimizdeki tasarruflarla %15, yurtdışından gelen sermaye desteğiyle de %20 civarındadır. Burada ifade ettiğimiz yatırımlar özel sektör yatırımlarıdır. Ülkeler yatırım yapmaz, özel sektör yatırım yapar. Bizim, Türkiye şu kadar yatırım yaptı ifademiz yanlış bir ifadedir, aslında özel sektör şu kadar yatırım yaptı demiş oluyoruz. O zaman da özel sektörün yatırım yapmasına teşvik edici ortam ülkenin nasıl kalkınacağını veya Erzincan’ın nasıl kalkınacağını belirten parametre olarak ortaya çıkıyor” dedi.

Özel sektör yatırımlarının önemini ortaya koyan Harvardlı üç profesörün HRV (Holman, Rodrik ve Varespace) modelinin iktisatçılar için önemli ve anlamlı olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Şeref Akın, “Bu modelde özel sektör yatırımında maliyetle getiriyi karşılaştırıyorlar. Temel fikir şudur: Getiri oranı maliyetten yüksekse orası yatırım yapmak için fırsat alanıdır. Maliyetler yüksek, getiriler düşükse yatırım yapılamayacak bir yerdir. Finansmanda da iki kalem vardır. Bir tanesi sermayenin maliyetidir, bunu bankadaki faiz oranı gibi görebilirsiniz. İkincisi de finansal sisteme giriş, yani sermaye maliyeti çok düşük olabilir fakat bakalım banka sana arzu ettiğin kadar kredi veriyor mu veya kimlere kredi veriyor? İşte bu, finansmana gelişim imkânı sunuyor, getiri oranında da kârlılık sağlıyor. Yani ben bu işe ne kadar yatırdım ve bu işten ne kadar getirim var; kazancımı ne kadar elde tutabiliyorum…”

Bu ihtimallerden yola çıkarak Erzincan’da özel sektörün yetersiz kalmasındaki sebepleri sorgulayan anketler yaptıklarını; mülakat yöntemiyle gittikleri iş sahibi kişilere dört temel soru sorduklarını, alınan cevaplardan hareketle başka sorular da yönelttiklerini belirten Prof. Dr. Akın, yöntemlerine yapılandırılmış mülakat yöntemi denildiğini ve soruların da sabit sorular olmadığını söyledi.

“Şehrimizle ilgili yaptığımız çalışmada; Erzincan’da hangi sektörde yatırım yapmaktasınız, Neden daha fazla yatırım yapmıyorsunuz, Erzincan dışında hangi şehir ve alanlara yatırım yapmaktasınız, Neden bu alanları ve şehirleri tercih etmektesiniz gibi temel sorularımızdan elde ettiğimiz ana fikir şu oldu:

Erzincan’daki iş sahipleri sadece işleriyle ilgili yatırımlarda bulunmaktalar -yani kişinin bir işletmesi var ve o makinenin yenilenmesi için yatırım yapıyor-, işini daha fazla büyütmek amacıyla yatırım yapmıyor. Elde ettiğimiz ilk bulgu bu oldu. İkinci bulgu, Erzincanlılar nüfus ve gelir azlığından dolayı iş dışındaki yatırımlarını şehir dışına kaydırmakta: İşini daha fazla büyütmek yerine Erzincan dışındaki yerlere yatırım yapmaktalar. Burada da karşımızda en önemli yatırım alanı olarak başta İstanbul olmak üzere büyük şehirler ve batı bölgeleri çıkıyor. Tercih edilen yatırım türü ise gayrimenkul…  Erzincan’a yatırım yapılmamasının sebepleri konusunda daha detaya indiğimizde, nüfusun en fazla gösterilen sebep olduğunu gördük; nüfus azlığı sebebiyle belli bir ölçekte üretim yapılamadığından Erzincan’da yatırım yapılmıyor. Diğer sebepler ise iş hacmi darlığı, bazı sektörlerin gelişmeye elverişli olmaması, düşük gelir, nitelikli insan sayısı azlığı, deprem bölgesi olması, devlet desteğinin yetersizliği ve nakliye sorunu.”

 Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Şeref Akın, hocası Richard Grables’in kalkınma derslerinde bir ülkeyi nasıl kalkındırabiliriz sorusunun cevabını kendisinin de bilmediğini, bu durumu çok zor bir hasta durumu olarak tanımladığını; yine bir arkadaşının Amerika’nın çok prestijli bir üniversitesindeyken küçük bir kasabada çocuk doktoru olmayı tercih etme gerekçesini, “hastanedeyken çocukta hem kan uyuşmazlığı, hem böbrek hastalığı, hem yüksek tansiyon, hem de şeker hastalığı var. Bunların hepsi aynı hastada… Hastanın başından bir dakika ayrılamıyorsun ve her hasta bu kadar komplike bir durumda…” sözleriyle ifade ettiğini anlatarak, kalkınmanın da böylesine komplike bir durum, problem olduğunu ifade etti. 

Yaptıkları çalışmanın sonuçlarına ilişkin değerlendirmelere devam eden Akın, yatırımların ağırlıklı olarak büyükşehirlerde gayrimenkule yöneldiğini, bunun garantili bir yatırım olarak düşünüldüğünü; nüfus yoğunluğu ve hareketinin yatırımlarını daha çok değerlendireceği düşüncesiyle İstanbul ve yakın çevresine yapıldığını;  İstanbul dışında Ege’de (Antalya dâhil) sanayi ve arsa yatırımları yapıldığını; Erzincan dışında tarım işi yapan veya ufak tefek sanayi işletmeleri kuranların da olduğunu belirtti…

            Sonuç olarak, (HRV modeli bağlamında) yatırımda kârlılık yükselmedikçe Erzincan’da ciddi bir yatırım hamlesi görülemeyeceğini; memleketini seven, fevkalâde milliyetçi Erzincanlının memleketine yatırım yapmak istese de kârlılığın çok düşük kalması, nüfus azlığı, doğu-batı arasındaki nüfus dengesizliği nedeniyle yatırımlarını batıya, büyük şehirlere kaydırmalarına sebep olduğunu belirten Prof. Dr. Mustafa Şeref Akın, “Buradaki temel problem 1950’lerden itibaren tarımın sanayileşmesi ve insanların büyük şehirlere doğru göç etmesi, yeni sanayilerin de büyük şehir odaklı kurulmuş olmasıdır. Yani iki tane stratejik hata var. Bu hata sonucunda ülkede doğu-batı arasında gelişmişlik farkı ortaya çıkıyor. Ne olmalıydı dersek, burada yerel sanayinin olduğu, bunu fabrikasyon olarak düşünmeyin; atölye, ipekçiliğin geliştiği bir yer, fındık üretimi olan bir yer de olabilir. Ağır sanayi yaparken, demir çelikti vs. otomobil yapmak yerine ilk önce yatırımların bu tarzdaki yerel atölyelerin geliştirilmesi üzerine para ve zaman harcanması gerekiyordu. O bölgelerin geliştirilmesi gerekiyordu. Oralar geliştikçe kendiliğinden otomobil sanayisine, ağır sanayiye doğru bir dönüşüm yaşanacaktı. Buna örnek olarak Japonya ve Güney Kore’yi verebilirim. Türkiye gibi yanlış sanayileşmesi ve doğu ile batı arasındaki dengesizliği yaşayan ülkeler de var, Filipinler gibi. Bugünle geçmişe baktığımızda tamamen klasik bir Türkiye hikâyesi var. Tarihleri değiştirin ama hikâye birebir aynı” şeklinde konuştu.

Ekonomik olarak kısıtlı kalkınmış yörelerin kaynaklarının yatırım olarak batıya aktarılmasının çok acı olduğunu; yörede kıt olan yatırımların devletten alınan bir takım destekler ve teşviklerle üretilen artı değerinin batıya yönlendirilmesinin ekonomiyi fevkalâde kısırlaştırdığını; yöre ekonomisini daha da küçülttüğünü, dolaşımdaki daha az paranın daha az yatırım ve tüketim demek olduğunu, harcamalar azaldıkça üretimin daha da durduğunu, bu yüzden Doğu Anadolu’nun sermaye kaçışı nedeniyle büyüyemediğini söyleyen Akın, “Doğu ile Batı arasındaki gelişmişlik farkını nüfus yoğunluğu farkı ya da nüfus farkı olarak da okuyabiliriz” dedi.

Haberler